15 Şubat 2009 Pazar

DEMOKRASİLERİN FEDAİLERİ OLUR MU?

Demokrasi düşmanlarının çabalarını önlemek için hukuğun dışına çıkılmalı mı? Ahmet Altan'dan mükemmel bir makale...
et Altan / Taraf
Ölçü
Bizim gazetemizde çalışan herkes benim bilebildiğim kadarıyla demokrat bir anlayışa sahiptir.
“Ben demokrat değilim” diyecek biri çıkmaz aramızdan sanırım.
Ama bu, hepimiz her konuda aynı fikirdeyiz anlamına da gelmez.
Bazen çok ciddi çatışmalara yol açan görüş ayrılıkları da yaşarız.
Yıldıray Oğur, bizim en genç, en parlak yazarlarımızdan biri.
Çok haklı, çok anlaşılabilir bir öfkesi var bu ülkenin insanlarına yapılan haksızlıklar konusunda.
Darbecilerin, çetecilerin bu ülkeyi götürmeye çalıştığı uçurumu gördükçe kızgınlığı bileniyor.
Kendi deyimiyle, “militan” bir demokrat.
Galiba bazen, çok öfkelendiğinde, “militanlığı” demokratlığının önüne geçiyor.
Dün bizim gazetede bir yazısı yayımlandı.
Demokrasi düşmanlarının çabalarını önlemek için yapılacak yasadışı “ortam dinlemelerini” savunuyordu.
Mahkeme izni olmadan yapılan bu tür dinlemeler yasaya aykırı.
Sadece yasaya değil hukuka, hukukun özüne de aykırı.
Hangi “kutsal” amaca hizmet ederse etsin hukuka aykırı davranışların sonunda herkes için önlenemez bir belaya döneceğine inanırım.
Üstelik herkesin inandığı bir “kutsal” değer bulunur.
Güneydoğu’da insanları enselerinden vurup öldüren JİTEM’ciler de bunu “kutsal” bir dava için yaptıklarına inanıyorlardır büyük bir ihtimalle.
Onlara da sorsak, “vatanın bölünmesini önlemek için hukukun dışına çıkmak mubahtır” diyecekler.
Darbecilerin de, Ergenekoncuların da böyle “kutsal” nedenler bulabileceklerine eminim.
Eğer “kutsal” bir dava için “hukukun dışına çıkılmasını” mubah görürsek, bu bizi, kimin kutsalı en doğru, kimin kutsalı en haklı, kimin niyeti en halis gibi fevkalade sübjektif bir tartışmaya götürür.
“İyi niyetle” kötü işler yapılabileceğini kabul ettiğimizde, kendi niyetinin iyi olduğunu söyleyen herkes iç rahatlığıyla kötülük yapar.
Hepimiz kaygan bir zeminde birbirimizin niyetini suçlamaya başlarız.
Çok uzun yıllardan beri bu ülke bu “niyet” çatışmalarının yarattığı kanlı bir zeminde yaşıyor.
Bunu önleyebilmek için “objektif” bir ölçü koymak gerekir.
Bu ölçüyü de herhangi birinin uydurmasına ya da yaratmasına gerek yok.
İnsanlık, binlerce yıllık deneyimlerinin sonucunda hukuk kurallarını bulmuş.
Hukuk, bütün insanlığın ortak ölçüsü.
Amaç, Türkiye’yi de insanlığın ortak ölçülerine saygılı bir devlet ve toplum haline getirmek.
Demokrasi dediğimiz de, bu hukuksal ölçülerin herkese eşit olarak uygulanması.
Hukukun dışına çıktığınızda, demokrasinin de dışına çıkarsınız.
Hukuku inkâr ederek demokrasiye ulaşmaya çalışmak, demokrasiyi inkâr ederek demokrasiye ulaşmaya çalışmak olur.
Demokrasiye ulaşmak için bile olsa, demokrasinin dışına çıkılabileceğini kabul ettiğinizde, “hukuka ve demokrasiye” karşı çıkanlardan ne farkınız kalır?
Yıldıray, “bir darbeyi önleyebileceğinizi bilseniz bile hukukun dışına çıkmayacak mısınız” diyor.
Kabul etmek gerekir ki bu cevabı zor bir soru.
Öyle iç rahatlığıyla verebileceğiniz ezberden bir cevabı yok.
Bu, “çocuğunu öldürmek için kaçıranlardan birini yakalasalar, kaçıranların yerini hemen bulup çocuğunu kurtarmak için işkence yapılmasına karşı çıkar mısın” türünden insanı sıkıştıran bir soru.
Böyle bir soruya nasıl bir cevap verilebilir?
Böyle bir sorunun gerçekçi ve dürüst cevabı nedir?
Benim kişisel olarak dürüst cevabım şu:
O andaki acımla işkence yapılmasını kabul edebilirim belki ama bu, işkenceye karşı çıkmamı, işkencenin yanlışlığını savunmama engel olmaz.
Bunu yapabilirim ama yanlış bir şey yaptığımı da bilirim.
Bu yanlışlığı genel bir “kural” olarak kabul etmem.
Çünkü kendi çocuğumun hayatını kurtarabilmek için birçok çocuğun hayatını tehlikeye attığımı, işkencenin yolunu açtığımı da fark ederim.
Ölçüm, “işkencenin insanlığa aykırı” olduğudur.
Ben kendi zaafımla, inandığım bir ölçüyü çiğnemişimdir.
Bu, “ölçünün” doğruluğunu değiştirmez.
Yıldıray’ın “darbe” konusundaki sorusu için de aynı cevabı veririm.
Darbeyi önlemek için belki hukukun dışına çıkarım ama bunu bir “ölçü” olarak kabul etmem.
“Tek” bir olay için karşılaşacağım olağandışılığı “olağanlaştırıp” genel bir kural olarak savunmam.
Ve, bence savunulmamalı.
Bütün insanların hayatını teminat altına alacak bir “ölçümüz” olmalı, çok özel nedenlerle ve “tek bir olay” için bu ölçüyü çiğnemek zorunda kaldığımızda, “kendi ölçümüze” ihanet ettiğimizi de bilmeliyiz.
Bir tek olayın” ölçüleri bozan şartlarına bakarak “genel ölçüler” koyarsak, tam anlamıyla bir karmaşa, ölçüsüzlük ve hukuksuzluk yaratırız.
Halbuki bütün amacımız bu ülkenin zaten yaşadığı bu karmaşadan kurtulması.
Tabii, Yıldıray, “neden Eruygur’un eşinin ortak dinlemesiyle elde edilen konuşmasını yayınladık” diye de sordu.
Bu da haklı bir soru.
Tek mazeretimiz, “yayınlanmış olan ve zaten internette yayılan bir konuşmayı kullandık” oldu.
Ama belki de kullanmamalıydık.
O konuşma hiç kimse tarafından kullanılmadan sadece bize gelseydi sanırım bu konuda çok kıvranır ve çok düşünürdük.
Ben, hukuktan ve “ölçüden” yanayım.
Bu toplumun kurtuluşunu burada görüyorum çünkü.
Militan bir demokrat olmaktansa, sade, çıplak bir demokrat olmayı tercih ederim.
Unutmayın ki militanı bol, demokratı az bir toplumda asıl ihtiyaç duyduğumuz militanlık değil, demokratlıktır.

Hiç yorum yok: