23 Kasım 2008 Pazar

GİYİNMEK GÜZELDİR LAYIK OLUNCA



GİYİNMEK GÜZELDİR LAYIK OLUNCA


ELİF ÇAKIR, yazısında sayın Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı öncesi Zeki Triko mayo firması sahibi Zeki Başeskioğlu'nun asılsız bir iddiası ile dindar kesime sataşan, saldırısı bahanesi görerek özellikle Hürriyet Gazetesi köşe yazarlarını isim vermeden topa tutuyor.


Son zamanlarda, “Allahım aklıma mukayyet ol” dedirtecek olaylar yaşanıyor. Sanırsınız Fredinin kabusu geri döndü.Türbanlı eş mi, değil mi çekişmelerine neden olan “Çankaya aşılmaz” tartışmaları… Ardından ülkeyi neredeyse ya siyah ya beyaz kamplaşmanın eşiğine getiren online muhtıra…

Cumhuriyet tehlikede, sahip çıkın reklamları…Ülkenin çeşitli yerlerinde yapılan mitingler…Seçimler iptal olacak, istenilen seçim sonucu çıkmazsa “darbe” olacak söylentileri…Cumhuriyetin seksen yıllık fotoğrafını değiştirmezsiniz, diye kopartılan feryatlar…. Bir “gereksiz” korkudur aldı başını gidiyor.* * * Bütün bunlar yetmiyormuş gibi… Bir de “türban mayoya karşı” çığırtanlıkları… Düşünüyorum da başörtüsü üreten Armine’nin reklamları yukarıdaki tartışmalar başlamadan evvel bilboardları süslüyordu. Hiç kimsenin dikkatini çekmiyordu, hiç kimse için tehlike oluşturmuyordu, hiç kimse “seksen yıllık görüntüyü değiştirmeye çalışıyor bunlar” baskısını hissetmiyordu. Hiç kimsenin aklına “annen güzel sen çirkin” tadında “örtü güzel siz çıplak” mesajını da bırakmıyordu. Omo’nun “kirlenmek güzeldir” Beymen'in “Giyinmek bir sanattır” reklamları nasıl ki bunun aksini düşündürtmediyse insanların zihninde Armine reklamları da öyleydi.Ancak…

Ne zaman ki, Zeki Başeskioğlu şark kurnazlığıyla “mayo reklamlarımız asılmıyor” diye ücretsiz pr’larını yapmaya başladı, bütün gözler bir anda “Giyinmek güzeldir” reklamlarına çevrildi öfkeyle.. Kimi köşe yazarları da konuyu “tez elden” köşelerine taşıdılar: “Giyinmek güzeldir” sloganlı başörtüsü reklam afişini görünce şöyle hissettim: Bana diyorlar ki “Sen çıplaksın, giyinmiyorsun, örtünmüyorsun. Bu yüzden vicdan azabı çekmelisin, kendini düzeltmelisin…” “Ve o ilan, o gün, benim kendimi soyunuk gibi hissetmeme sebep oldu. Sanki yanlış bir şey yapıyormuşum gibi…” (23 Mayıs 2007, Hürriyet) Devamında yazılan ikinci yazıya gelen yorumlar ise gerçekten vahim… İnançlarından dolayı örtünen “sıkmabaş” kadınları bir kaşık suda boğmak isteyeninden tutun da, sokakta ilk gördükleri örtülü kadına saldırmak, hakaret etmek isteyenine..

Hatta işi ‘askılı elbiselerimiz, parmak arası terliklerimizle biz daha güzeliz’e vardıran gazete yorumlarını görünce ürktüm sokağa çıkmaktan, caddede dolaşmaktan.Bir ülke nasıl böyle bölünmeye doğru gider algılayamıyorum.Bir reklam nasıl böyle tersinden okunur… nasıl paranoyak olunur?.. Sadece inançlarından dolayı örtünen insanlar, yıllarca dışlanıp ötekileştirildikten sonra nasıl potansiyel tehlike olarak görülür, anlamakta güçlük çekiyorum…

* * * Gardrobumda ne Armine markalı bir eşarp ne de yıllarca kazancının çoğunluğunu eşarptan sağlayan Vakko’nun ürünleri var..Ben olsa olsa bu eşarpların yorgan yüzü desenlerini, kocaman dallı gülü modellerindeki zevksizliği tartışmak isterdim. Hangi zevke hitap ettiği tartışılır bu eşarplardan ziyade mankenlerin dikkat çektiği afişler “irtica” tehdidi haline nasıl geldi anlayamıyorum.Gülüyorum ama acılı bir gülüş bu..

Eşarplarını kullanmadığım bu firmanın ürünlerine “oryantalist” bir yaklaşımla dışarıdan birisi olarak gözlemlerimi ve onların psikolojisini daha rahat anlayabilirim galiba..Dolayısıyla bilboardları süsleyen bu reklamı tersinden okumaya çalışıyorum.Bizi zorla örtmek istiyorlar anlayışına karşılık bu reklamların sloganını direkt olarak değil de “dolambaçlı yoldan” hazırlayanların psikolojisini anlamaya çalışıyorum.Bu firma başörtüsü üretiyor deterjan üretmiyor..Ürettiği ürünü bir şekilde şık gösterip cazip hale getirerek rakiplerinin içerisinden sıyrılıp daha fazla satacak. Bunun yolu da kadınların beğenisini kazanarak marka haline gelmesidir ki doğal olarak, “reklamını” en güzel şekilde yapması lazım. Her firma reklam araçlarını nasıl en güzel şekilde değerlendiriyorsa bu firma da aynı koşullarda pazarlamaya çalışıyor ürününü.Tam da bu noktada “ötekileştirilmişlere” sattığı bu ürünü pazarlarken tedirgin olduğu belli.Yoksa “Giyinmek güzeldir” değil “Örtünmek/Türban/Başörtüsü Güzeldir” rahatlığıyla reklam afişlerini hazırlayabilirdi.

Belli ki tedirgin olmuş… Tedirgin olmaktaki haklılığı da günlerdir süre gelen gereksiz medyadaki tartışmalardan belli oluyor.Hem demokrat olacağız demokrasiyi savunacağız, özgürlükçü olacağız, hem de ticaretini reklam yoluyla büyütmeye çalışanlara karşı düşman kesileceğiz; “korkuyoruz” nutukları atarak yıllardır zaten dışlanmış, ötekileştirilmiş insanları “korkutacağız”… Evet, nasıl bir oyunun içerisinde olduğumuzun farkına varalım. Neden laiklik denilince akla ilk gelen “çıplaklık ve içki” oluyor sorusunu Vatan Gazetesinden Tuğçe Baran ve Can Dündar zaten sorduğu için benim ayrıca sormama gerek var mıdır bilmiyorum..

Ne laiklik ve modernliğin ölçüsü “mayo, mini etek”tir ne de “başörtülü” kadın irticanın bir simgesidir…Demokrasiyi seçmişiz ama onu benimseyememişiz.

Bilmem anlatabiliyor muyum?


ELİF ÇAKIR

1 yorum:

Torbalı 35 dedi ki...

Güzel blog hazırlıyorsunuz. elinize sağlık. isimde güzel. POLEMİKLERİM kısa sürede hit olursunuz. ama polemik başlatan yazılar yayına aldınız gibi. cevaplarıda unutmayın