26 Aralık 2008 Cuma


Biz, memleketin başına bela olan ve ‘sorun’ potansiyeli yüksek Özkök’ten söz ediyoruz. Hayır, ‘Ettiğim yemine sadık kalarak siyaseti TSK’ya sokmamaya gayret ettim. Kanunların yapmamamı söylediklerini yapmadım. Demokrat tavır koymasaydım, hükümetle alenen söz düellosu yapsaydım beni coşkuyla alkışlayacaklar vardı. Ama ben kendimi kimseye dalkavukluk yapmak zorunda hissetmedim’ diyen eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ten sözetmiyorum. Burada bir sorun yok. Hilmi Özkök, olsa olsa ‘sorunsal’ olur... Kendisini ‘gereğinde fazla demokrat’ bulanlar açısından ciddi bir sorunsal üstelik...Biz, memleketin başına bela olan ve ‘sorun’ potansiyeli yüksek Özkök’ten söz ediyoruz. Hemen aklımıza, yemeyip içmeyip, ‘Orhan Pamuk niçin Ermeni bildirisine imza atmadı?’ sorusunun peşine düşen ve bulduğu cevaplarla hem göz önünde olmamayı tercih eden romancıyı, hem de bildiriye imza atmış aydınları sıkıntıya sokan ‘müseccel Özkök’ geliyor. Eh, gelmesi doğaldır. Handiyse onsuz bir günümüz geçmiyor. Bütün spekülatif ve manipülatif yazıların altında onun imzası var. Eskiden ‘kurnaz’ olduğunu düşünürdüm. Kötü niyetli bir adammış da... Hani, ‘Bu ülkede hiçbir Türk milliyetçisi, Kürt komşularının kapısına çarpı işareti koymadı’, diyordu, insanın o dakka Türk milliyetçisi olup Kürt komşularının kapısına çarpı işareti koyası geliyordu ya... Buna benzer bir kötü niyet... Yanlış anlamamalıymışız... Niyeti insanları üzmek ve rahatsız etmek değilmiş. Ama bir gazeteci olarak ‘gerçekleri öğrenmeye ve kamuoyuyla paylaşmaya’ hakkı varmış. Dolayısıyla Nobel’li yazarımız Orhan Pamuk’tan da o sorunun cevabını mutlaka almalıymış. Niçin ‘özür diliyorum bildirisine’ imza atmamış? Herkesler katılmış, o nerelerdeymiş? Çekindiği bir şey mi varmış? Bildiride dile getirilenleri yersiz ve sığ mı bulmuş? Gerek mi duymamış? Ne olmuş? Ne desin Orhan Pamuk? Hangi cevabı verse, karşısına ‘1 milyon Ermeni, 30 bin Kürt kestik’ sözleri çıkarılacak. Ertuğrul Özkök de bunu yapıyor. Hem güya ‘durumu’ anlamaya çalışıyor, hem de bildiriye imza atmayan romancının vaktiyle hiç korkmadan bu sözleri sarfettiğini hatırlatarak ‘ulusal nefretimizi’ ayakta tutuyor. Demek istiyor ki, ‘Madem 1 milyon Ermeni kestiğimizi söyleyecek kadar ileri gittin... İşimizi kolaylaştırmak adına, biraz daha ileri gidip şu bildiriye de bir imza koysaydın ne olurdu sanki?’ Öyle bir hal ki... İmza atsan kurtulamıyorsun. İmza atmasan, yine kurtulamıyorsun. İmza atsan, ‘Bakın görün, ülkemizi jurnalleyenler bildiriyi nasıl da destekliyor’ durumu yaratılacak. İmza atmasan, ‘Bu ne hain amaçlı bildiri böyle... Ülkemizi jurnalleyenler bile imza atmaktan kaçınıyor...’ olacak. Ne yapsın Orhan Pamuk? Bir gazeteci merakından daha fazlasını barındıran bu ‘tecessüs’ karşısında nasıl bir pozisyon alsın? Ben Orhan Pamuk’un yerinde olsam, ‘sana ne’ derdim. Sana ne kardeşim... Hatta, daha da ileri gidip, bu tecessüsün ‘pornografik merak’tan kaynaklandığını; pornografik merakın ‘bireysel faşizmleri’, bireysel faşizmlerin de ‘kurumsal faşizmleri’ doğurduğunu söylerdim. Ertuğrul Özkök anlar mıydı, bilmem. Şaraptan anlıyor, müzikten anlıyor, güzel kadından anlıyor. Sosyolog olduğunu da söylüyor. Bunu da anlasın artık.

Hiç yorum yok: